Bilinmeyenleriyle Hasankeyf...

Ne kadar uğraşıp didinsem de fayda etmez; yaşamım boyunca asıl gidilmesi gereken yerler, yapılması gereken işler nedense bende hep sona kalır. Hayatımdaki son dakikada yetişenler kervanına bu sefer de Hasankeyf katılır...

Batman'daki iki haftalık akrabalarımı sıkıştırma programım faydalı oldu ki bugün hayatımın dördüncü mutlu Hasankeyf yolculuğuna çıkıyorum... Dün gece dönüş yolu biraz maceralı olması üzerine bu sefer Hasankeyf'e piknik yapmaya özel aracımızla gidiyoruz. Evden Hasan Dayı, Tahsin ve Mehmet ağabey piknik yapmak amacıyla çıkarken ben Ankara'dan getirdiğim soruların yanıtını, Hasankeyf'in bilinmeyen yönlerini keşfetme umuduyla yola çıkıyorum. Aslında umut etmiyorum neredeyse eminim çünkü Hasankeyf'te doğmuş ve büyümüş olan Hasan Dayı -piknik- ekibimizin başında. Yol gayet sakin geçiyor çünkü halen uyanamamış olan Hasan Dayı'nın torunları evdekinin aksine gayet sakinler...

Hasankeyf yağan yağmurun etkisiyle dünkü kalabalığından turist akınından arınmış. Batman tarafından girişte her zamanki gibi bizi Zeynel Bey Türbesi karşılıyor.



Gabriel'in eserinde ”...uzun süre harabe halindedir,dışı silindirik içi sekizgendir.Üstü kubbedir.Altta mahzen var,orada müteveffanın cenazesi var." şeklinde geçiyor ancak mahzen var mı, girilebiliyor mu? sorularıyla aşağıya bakma hevesim kursağımda kalıyor. Çünkü yağmurdan korunmak için tüm aile türbeyi piknik alanı kabul ettiğinden Anadoludaki tek Timur mimari örneği olan türbeye dışarıdan bakmakla yetiniyorum.

Etleri alıp piknik yapılacak yer neresi olsun bulana kadar yağmur kesiliyor.
Biz de yağmur kesilir kesilmez Hasankeyf'i bu sefer gerçek bir rehberle, Hasan Dayı ile gezmeye başlıyoruz. Hasan Dayı tabi ki bizim gibi Müze kartmış öğrenciymiş tammış ilgilenmiyor direkt bilet satan kişiyi pas geçiyor. İnsan kendi evini, doğduğu büyüdüğü yerleri parayla gezmez değil mi?



Uzun uğraşlar versek de Hasan Dayı'nın doğduğu yeri tam olarak bulamıyoruz ama eski yerleşim yerlerine ulaşabiliyoruz...




Hasankeyf'in sıcak yazlarında testiler üstte saklanıyormuş...

Hasan Dayı ve Mehmet ağabey...

Hasankeyf'ten daha etkileyici tek şey Hasankeyf'e gelen baharın güzelliği olabilir...






Kim kimi çekiyor ben anlayamadım :)

Artık bilmediğim normal gezi rotası dışındaki yerlerdeyiz...


Mağaralardan biri buradaki şeyhlerin türbesi haline getirilmiş. Türbenin havası gerçekten emsallerinden çok farklı. Sanki zamanı biri durdurmuş...



Aşağıya dönüş yolu...



O kadar yorgunluğun üzerine mangal keyfi çok iyi gider doğrusu...


Hasankeyf'in Kale adı verilen kısmını gezip Dicle' nin kıyısındaki ziyafetin de ardından yarığın diğer tarafında kalan kısma geçip tırmanmaya başlıyoruz...




Yukarıda eşsiz bir manzara, burada yaşayanların "şelale" adı verdikleri bir su kaynağı ve bir de çay bahçesi var...

Gezi programlarına dahil edilmeyen sadece yerel halkın bildiği bu eşsiz manzaralı çay bahçesinde keyifle çaylarımızı yudumluyoruz...

Eski Hasankeyf'te esas yerleşimin olduğu yerler burası...

Öğleden sonra gezdiğimiz yarığın diğer tarafında kalan kısımda en önemli tarihi yapıda, Sultan Süleyman Camisi'ndeyiz...

El-Rızk Camisi'nde olduğu gibi eşsiz bir işçiliğe sahip minare tüm ihtişamıyla tarihe meydan okuyor adeta...

Eşsiz bir işçiliğe sahipken maalesef eşsiz bir tahripkar ve değer bilmeyen bir halka ve yöneticilere de sahip; ne koruma amacıyla bir önlem var ne de bilgilendirme  veya tanıtım amacıyla bir tabelaya sahip...




Minare 1407'de, çeşme ise 1416'da yapılmış. Muhtemelen cami, minare ve çeşmeden önce Sultan Süleyman Eyyubi tarafından yaptırılmış.


Şu anda çalıştığım Ankara'da hasta olmamasına rağmen rapor isteyen çocukların haddi hesabı yokken Batman'da çalıştığım dönemde rahatsızlanan çocuklara rapor vermekte zorlanıyordum. Bir türlü okula gitmemesi yönünde çocukları ikna edemiyordum. Cin gibi bakan bu gözleri de bir türlü kandıramadım da yanımda getirdiğim ufak tefek oyuncak, boyama kitabı gibi hediyelerden birini veremedim. Taşradaki eğitimin (ama öğretimin değil maalesef) daha iyi olduğuna dair bir gözlem oldu benim için...

Nedendir bilmiyorum ama Hasankeyf'in karşı kıyıdan fotografı yok denecek kadar az...




Tüm ayrılışlardaki görüşmek dileğiyle sözünün az veya çok barındırdığı elveda hissini sevmediğimden, sevdiğim insanları uğurlamak da onlar tarafından uğurlanmak da bana  zor gelmiştir. Hasankeyf'in mi beni, ben mi Hasankeyf'i uğurladığını bilmesek de aynı hissi yaşıyorum Hasankeyf'ten ayrılırken.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara' nın Gizemi: Sof

Eski Mardin Sokakları'ndan Mardin Çevre Güzelliklerine

Geleneksel Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarına Hekim Yaklaşımı Sempozyumu